20 Mayıs 2012 Pazar

Ceretin son gecesi hikayesi

Bu bir katilin hikayesidir.Yıl 1950 Ceret adında bir adam ölülere çok meraklıdır hatta ve hatta bir keresinde mezarı kazmaya çalışmış ve ölüyü ewine ***ürmek istemişti.Ama tabiki biz izin vermedik.Bir gün ewinde ilk defa bir parti düzenlemişti.Bizide davet etmişti giderken biraz korkmuştum çünkü: evinin önünde bir mezarlık bulunuyordu.Ve bir söyleşiye göre bu mezarlıktan geçen kişilerin o mezarda en çok azap çeken ölü ile yer değiştirecegi söyleniyordu.Parti olan gün geldi çattı.3 arkadaşla birlikte o mezarlıktan geçmeye korkuyorduk ama napabilirdik? Cereti kırmamamız lazımdı ve bunu göze aldık.Mezarlığın kapısına geldiğimde kapıda yaşlı bir adam gördüm.Bana yaklaşma diyordu yanında bir tabut içindede kefen vardı.yaşlı adam bize doğru bakarak sen buna laiksin diyordu.Biz onu hiç gale almadan yolumuza devam ettik.Evinin önüne geldiğimizde hiç kimse yoktu.Böyle bir partide herkesin olması lazımdı ama tam tersine sadece biz vardık.Kapıyı çaldığımızda elime bir sıvı geldi bu kıpkırmızı bir kandı.İçeriye girdik ev gayet düzenli ve güzeldi.Arkadaşım lavobaya gitmek istemişti bizde Ceret'in nerede olduğunu merak ediyorduk arkadaşımın gittiği lavobadan bir çığlık duyduk hemen oraya gittik ve Ceret'in cesetini ve mezarlıktan yeni çıkmış bir iskelet ile karşılaştık anladıkki ruhları rahatsız etmek iyi bir şey değilmiş. SİZ SİZ OLUN ASLA RUH FELAN ÇAĞIRMAYIN... Bu hikaye benim büyük büyük dedemin bize her zaman anlattığı hikayedir...

Ters ayaklı şeytan hikayesi

şimdi bi yurtta (yatılı bi okulda) kızlar odalarına çekilmişler yemekten sonra ve toplanıp birbirlerine şeyten ile ilgili hikayeler anlatmışlar.Tabi ki hepsi korkuyo ama nasıl olsa bu kadar kişiyiz ne olabilir ki die düşünüyolar.Nese bunlar birbirlerine şeytanın ayaklarının ters olduğunu ve içine şeytan giren birinin de ayaklarının ters olduğunu sölüyolar..

Sonra hepsi korka korka yatıyolar ve uyuyolar.Ancak bi kızın tuvaleti gelio ve yalnız korktuğu için bi arkadaşını uyandırıp onun da gelmesini istiyo.Kız çok nazlanıyo ama arkadaşını kıramayıp razı oluyo.Tuvaleti olan kız işini bitiriyo tuvalet kapısına çıkıyo arkadaşının yanına arkadaşı kıza aşırı boğuk bi sesle:
-İşin bitti mi? diyo
kız çok şaşırıyo ve korkuyo tam:Evet bitti derken arkadaşının ayaklarının ters döndüğünü görüyo ve koşmaya başlıyo tabi ayakları ters olan kız orda bekliyo kızın peşinden gitmiyo.Ve bu arada diğer kız tuvalete geldiğine arkadaşını çağırdığına binpişmandır ama hala koşmaktadır.Bir süre koştuktan sonra bi hocasını görür ve çok korktuğunu ve olanları söler.Olanları anlattıktan sonra :
-Hocam görmeliydiniz kızın ayakları tersti ve bana çok kötü bakıyodu ve ayakları tersti inanamıyormm diyo.hocası kıza diyoki
-Ayakları benimkiler gibi mi yani ha sölesene . dio
kız hocasının ayaklarına baktığında onun da ters olduğunu görüyoo
işte bu hikayeden sonra o okulda böle olaylar devam etmiş ve o kız asla bulunamamış….

Yurttaki cinler hikayesi

Bu efsane, 80'li yıllarda dilden dile dolaşıyordu. Gazi Kız Öğrenci Yurdu'nda bir grup kız, eğlenceolsun diye cin çağırmaya karar vermiş. Bi odaya toplanıp başlamışlar seansa. Cin çağırmadaki en önemli husus da, cini geri göndermekmiş. Kızlarımız cini çağırıp bi güzel eğlenmişler. Hatta dalga falan bile geçmişler, gülmekten yerlere yuvarlananlar olmuş.

İşleri bitince cini göndermek istemişler ama cin gitmiyomuş. Saatlerce uğraşmışlar. Sonunda cin gitmiş. En azından öyle sanmışlar. Gece yarısından sonra ise katlardan tuhaf tuhaf gürültüler gelmeye başlamış. O aralarda da bi sapık hadisesi yaşanmışmış yurtta. Cin olayını bilmeyen diğer kızlar korku içinde gürültüleri yurt idaresine haber vermiş. Gene sapık geldi sanılmış ve yurt didik didik aranmış ama bi'şey bulunamamış. Herkes tekrar odasına çekilmiş. Ancak o tuhaf gürültüler hala devam ediyomuş. Bu kez polis çağırılmış. Bütün kızlar dışarı çıkarılıp bi de polis didik didik etmiş yurdu. Ama yine nafile. Hiiiç bi'şey bulunamamış.

Bu esrarengiz gürültüler durmuyomuş. Cin çağıran kızlar, olayı kendi aralarında konuşurlarken birisi, "Yaa yoksa bizim cin mi gitmedi mi, o çıkarıyo olmasın bu gürültüleri?" demiş. Aynı cini tekrar çağırmaya karar vermişler. Evet, gerçekten de önceki cin kendisiyle alay edildiği için gitmemiş ve cini kim çağırdıysa ancak o ikna edip gönderebilirmiş. Cini çağıran grubun başındaki kız panik olmuş. Çok da iyi bilmezmiş bu işleri. Ertesi gün bilenlerden cinlerle ilgili bi'şeyler öğrenerek cini göndermeye çalışmış. Ama o gürültüler durmamış. Cinin gidip gitmediği tam anlaşılamamış. Ancak o günlerde Gazi Yurdu'nun üst katlarından atlayarak intihar eden kızın, işte bu kız olduğu söyleniyormuş.

Tapınak Hikayesi


“Hindistan’ da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış “BİN AYNALI TAPINAK” adlı görkemli bir tapınak vardı.
Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı,tapınağın merdivenlerinden çıkarak “BİN AYNALI TAPINAK  ” a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü.Korkarak tüylerini kabarttı,kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı,korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi.Ve bin köpek de tüylerini diktiler,kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler,Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı.
   Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli,korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı.Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı.O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp “BİN AYNALI TAPINAK ” a girdi.Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi. Kuyruğunu salladı, neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı.
  Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu.

Gerçek Hikayesi


Bir kız ve bir delikanlı,bir motosikletin üzerinde l80 Km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;
 Kız; Lütfen yavaşla , ben korkuyorum.
 Delikanlı; Hayır,bak ne kadar eğlenceli,
 Kız ; Lütfen,lütfen çok korkuyorum.
 Delikanlı; Peki,beni sevdiğini söyle
 Kız ; Seni çok seviyorum,Lütfen yavaşla,
 Delikanlı; Şimdi de bana sıkıca sarıl
 Kız delikanlıya sıkıca sarılır.
 Delikanlı; Kaskımı alıp,kendine takar mısın? Başımı çok sıktı.
 Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı;
 Motorsiklet Kazası; Motorsiklet,fren kazası nedeniyle,bir binaya çarptı.Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.
 Gerçek ise şöyleydi.Yolun yarısında,delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti.Bunun yerine,kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve……….

İlginç yetenek


sigara dumanı ile ilginç bir gösteri


ilginç şov


Göz Çukuru Hikayesi


Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adan,deniz kenarında oltayla balık tutuyordu.Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona.
-”Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim,” dedi.
Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı.Hükümdar balıkçıya,
-”Ne yapalım,şansın bu kadar,oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü.
Saraya varınca adamlarına,balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti.Kemiği terazinin kefesine koydular,öbür kefesine de altın koymaya başladılar.Beş,on ,yirmi,elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu.Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde,tahminlerin on milli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi.Altını doldurmaya devam ettiler,terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu.Bunda bir sır olduğunu anladılar.
Bir bilgeyi çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular.Bilge kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra şu açıklamada bulundu.
 ” Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur.Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz.Çünkü doymaz.Ama bir avuç toprak bunu doyurur”
 Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı kalkıverdi.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Köpek ve Tavsan

Köpeği ile yasayan bir genç İstanbul'da bir
bahçe kati daire kiralar.
Dairenin önünde bir teras vardır.
Yan dairede de ev sahibi yaslı kadın ve oğlu
oturmaktadır.
İki dairenin teraslarından birbirine
geçilebilmektedir.
Kiracı genç taşınırken ev sahibinin oğlu
kiracıya söyle der:
"Köpeğinize ne olur dikkat edin, annemin
tavşanına birsek yapmasın.
Annem yaşlı, o hayvana da çok bağlandı,
birsek olursa tavsana
yaşayamaz.
Tavşanın kafesi terasta duruyor, aman
dikkat....". Kiracı da dikkat
edeceğini söyler.

Gel zaman git zaman, köpek ve tavşanın
birbirileri ile hicbir sorunu
olmaz, beyaz tavsan da iyice buyur. Tavsan bazen
kafesinde duruyor, bazen
de terasta dolaşıyordur.
Bir gece köpek ağzında birşey ile sahibinin
yanına gelir. Sahibi bir de bakar ki
köpeğin ağzındaki şey ev sahibinin beyaz
tavşanı, ama ölü ve çamur içinde!

Kiracı paniğe kapılır, ölü tavşanı alıp bir
güzel yıkar, tüylerini saç kurutma makinesi
ile kurutup kabartır ve usulca yan terasa
süzülüp tavşanı kafesine bırakır.
O gece, suç üzerine kalacak korkusu ile
köpeği alıp annesine gider.

Bir hafta sonra döndüğünde ev sahibin oğlunu
görür. Genç kederlidir.
Kiracı tedirgin tedirgin ne olduğunu sorar.
Ev sahibinin oğlu cevap verir:

"Siz yoktunuz tabi, bilmiyorsunuz... annem
vefat etti...".
Kiracı suçlulukla yutkunarak sorar: "Başınız
sağ olsun, nasıl vefat etti anneniz?".
Ev sahibinin oğlu cevap verir: "Tavşanı
beslemeyi unutmuşuz,
hayvancağız ölmüş.
Annemle birlikte tavşanı bahçeye gömdük.
Ertesi sabah annem tavşanı
hortlamış, kafesinde görünce kalbi dayanmadı
zavallının....."

Azim Hikayesi

Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat
ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu
kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir
karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karsısındakini sağ koluyla tutup
üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün
derslerde hep ayni hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka
hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en
hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar
hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu.
Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler
karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı.
Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına
sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin
kaybederim". Hocası ise "sen sadece hareketi yap" cevabini
verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle
finale kadar çıktı.
Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok
korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu "hocam nasıl olur
anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum".
Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, "senin yaptığın hareket karatedeki en
zor hareketlerden biridir. ..Ve bir tek savunması vardır o da,
rakibin sol kolunu tutmak".

Padisah ve İhtiyar

Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil'i kıyafet gezmeye karar vermiş.
Yanına başvezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı
bir adam görmüşler.
Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş. Padişah,
ihtiyarı selamlamış.
" Selamünaleyküm ey pir'i fani..."
" Aleykümselam ey serdar'i cihan..." Padişah sormuş.
" Altılarda ne yaptın ?"
" Altıya alti katmayınca, otuz ikiye yetmiyor..." Padişah gene sormuş.
" Geceleri kalkmadın mi ?"
" Kalktık. Lakin, ellere yaradı." Padişah gülmüş.
" Bir kaz göndersem yolar mısın ?"
" Hem de ciyaklatmadan..."
Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah
başvezire dönmüş.
" Ne konuştuğumuzu anladın mı ?"
" Hayır padişahım..." Padişah sinirlenmiş.
" Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım." Korkuya
kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere
kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada calışıyor..
" Ne konuştunuz siz padişahla..." Adam, başveziri şöyle bir süzmüş.
" Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.."
Başvezir, yüz altın vermiş.
" Sen padişahı, serdar'i cihan, diye selamladın. Nasıl anladın
padişah olduğunu?"
" Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi."
Vezir kafasını kaşımış.
" Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek."
Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.
" Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü
çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış
çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim." Vezir bir soru daha sormuş...
" Geceleri kalkmadın mı ne demek ?"Adam bir yüz altın daha almış.
" Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler,
başkasına yaradılar, dedim." Vezir gene kafasını sallamış.
" Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek..." Adam gülmüş.
" Onu da sen bul..."

Rus Askeri

Çeçenistan'da savaşan bir rus Rusya'ya geri döndüğünde bir berbere gider. 
Berber ona nerede askerlik yaptığını sorar ve oda çeçenistan'da der. Berber 
tıraşa devam ederken 5 dk. kadar sonra yine nerede askerlik yapmıştınız 
diye sorar. Asker berber herhalde unutkan biri diye yine çeçenistan'da 
diye cevap verir. 5 dk. kadar sonra berber yine ya siz askerliği nerede 
yapmıştınız diye sorunca rus asker kızar ve sana 3. Kez çeçenistan'da 
diyorum ya diye kızarak cevap verir ve niçin ikide bir bunu 
kendisine sorduğunu sorar. Berber bunun üzerine şu cevabi verir:

Ben ne zaman bu soruyu sorsam ve sende ne zaman çeçenistan diye 
cevap versen saçların diken gibi oluyor ve kesmesi daha rahat oluyor.

Sherlock Holmes

Sherlock Holmes ile Dr. Watson kampa giderler. Güzel bir yemek
yedikten sonra uykuya dalarlar.
Birkaç saat sonra Holmes uyanır ve arkadaşını dürdükler. 
"Watson, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle".
Watson cevap verir: "Milyonlarca yıldız görüyorum" 
Holmes sorar: 
"Bu sana neyi gösteriyor?"
Watson bir an düşünür ve yanıtlar: 
" Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca 
gezegenin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3'ü 
çeyrek geçtiğini çıkarıyorum. Teolojik olarak Allah'ın kudretini ve 
kendi acizliğimizi görüyorum. Meteorolojik açıdan da bugün havanın 
çok güzel olacağını tahmin ediyorum. Neden sordun? Sana ne gösteriyor?"
Holmes arkadaşını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:
"Ulan hıyar, çadırımızı araklamışlar!"

İlginç oyunlar


İlginç ilizyon gösterısı


İlginç Basket


Eşegin Direnci Hikayesi

Köylü Ahmet eşeğini satmaya karar vermiş.
Kıymeti taş çatlasa 50 milyon lira etmeyen eşşek için pazarlık 
payı da ekleyerek 100 milyon lira fiyat koymuş.
Komşu köyden acilen eşşeğe ihtiyacı olan Mehmet ağa 100 milyon 
ödeyip eşşeği pazarlıksız satın almış. Köylü Ahmet eşşeğini 
satmasına satmış ama akşam da gözüne bir türlü uyku girmemiş.
Gece boyunca düşünüp, durmuş.
"Mehmet ağa 50 milyon liralık eşşeğe niye 100 milyon lira
verdi?"!!!!!... diye.
İçi rahat etmeyince ertesi gün eşşeğini geri almaya karar vermiş.
Pazara gitmiş Mehmet ağayı bulmaya. Bir de ne görsün eşşek 
200 milyon liradan satışa Çıkarılmış...
Bi kere içi rahat etmemiş, geri alacak eşşeğini...
200 milyon lira ödeyip geri almış eşşeğini (pazarlıksız.).
Aynı olay bu defa Mehmet ağa'nın başına gelmiş, o da uyuyamamış. 
"Allah allaaaah, Ahmet niye 100 milyona sattığı eşşeği 
200 milyona geri aldı var bu işin içinde bir iş..." diye gece boyunca düşünüp, durmuş.
O da ertesi gün eşşeği geri almaya karar vermiş. 400 milyon 
lira vererek geri almış eşşeği...
Bu alışveriş her gün fiyat arta arta devam etmiş. Bir kaç gün 
sonra pazara bir başka köyden Hüseyin gelmiş. Hüseyin pazardaki 
kalabalığın arasına dalınca bir de ne görsün ; 
"al, al, al, sat, sat, sat" bağrışmaları arasında bir yaşlı eşşek 
ve bu eşeğin tam 1.000.000.000 TL satış fıyatı...
Yanındakine sormuş, "Hemşehrim, nedir bu? Bu yaşlı eşşek 
1 milyar lira eder mi yahu?"
Adam hemen yanıtlamış;
"Valla grafikler ortada, bu eşşeğin fiyatı bir haftada 50 milyon
liradan başladı, 950 milyon liraya geldi. Şöyle bir teknik analizine
bakarsan görürsün. Eşşeğin fiyatı 1 milyardaki direncini bi kırarsa,
1.5 milyara kadar yolu var." 

Üçüncü Bogaz Hikayesi

Üçüncü Boğaz Köprüsünün yapım işini Japon, Amerikan ve Türklerden 
oluşan bir konsorsiyum almış. Tam açılışın yapılacağı 
sırada kurdele kesilirken köprü büyük bir gürültüyle yıkılmış. 
Japon: 'Gitti bütün emeklerim, mahvoldu kumlarım' diyerek 
harakiri yapmış. 
Amerikalı: 'Gitti çeliklerim, tonlarca çelik yıkıldı' diyerek 
tabancasını çekip intihar etmiş. 
Tüm bunları izleyen Türk müteahhit de derin bir 'Oh!' çekerek 
yanındakilere dönmüş: 'İyi ki çimento koymamışım, yoksa bunlar 
gibi mahvolurdum'... 

Tahta Perdedeki Çivi Hikayesi

Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona
çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp
kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak"
demiş.
Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış.
sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve
geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki
hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden
tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak
tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden
bir çivi çıkart (sök)" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası
ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık
çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir.
Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Bir çatal bir arkadaşlara
(bu cümle anlaşılmıyor) sokabilirsin ve çıkartabilirsin, Arkadaşına
bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen
kalacak(kapanmayacak). Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir.
Seni güldürür yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur
seni dinler sana yüreğini açar" demiş.

Gelmiş Geçmiş en İlginç Gol


İlginç Olaylar


Marangoz Hikayesi

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. işveren 
müteahhidine, çalıştığı konut yapım işimden ayrılmak ve 
eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam 
sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette 
özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki.
Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine 
bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. 
Marangoz kabul etti ve ise girişti, ne var ki gönlünün 
yaptığı iste olmadığını görmek pek kolaydı. Bastan savma 
bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini 
adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!..
işini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. 
Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, 
"sana benden hediye". Marangoz soka girdi. Ne kadar utanmıştı! 

Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu
böyle yapar miydi! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi
hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız ise elimizden 
gelenden daha azını koyarız. Sonra da, soka girerek, kendi 
kurduğumuz evde yasayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, 
çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar 
ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat bir kendin yap tasarımıdır" 
demiştir biri. Bugün yaptığınız davranış ve secimler, yarin 
yasayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun., 

Gerçek Sevgi Hikayesi

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü 
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim 
demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları 
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. 
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş 
kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların 
ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki 
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun 
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. 
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. 
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım 
yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar 
gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun
boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini 
görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima. 

Arkadaş Hikayesi

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru
altındaydılar. Asker teğmene koştu ve:
- Teğmenim. Fırlayıp
arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
Delirdin mi? der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla
ölmüştür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakın..
Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman.."
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa
döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü:
- Sana değmez, hayatini tehlikeye atmana değmez,demiştim. Bu zaten ölmüş..
- Değdi teğmenim. dedi asker..
- Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?..
- Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına
ulaştığımda henüz sağdı..
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim icin..
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
- Jim!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..

18 Mayıs 2012 Cuma

Gerçek dost hikayesi

Ülkenin birinde iki gerçek dost yaşarmış. 
Birinin malı, ötekinin malı gibiymiş. 
Anlaşılan o ülkede dostluk, bambaşkaymış... 

Bir gece ülkede herkes dalmış derin uykulara. 
Orada güneş battı mı, fırsat bu fırsat der, 
uykunun tadını çıkarırmış millet. 

Gece yarısı bizim dostlardan biri, fırlamış yatağından, 
koşmuş doğru dostunun evine. 
Uyandırmış hizmetçileri tatlı uykularından... 

Dostu, yukarıdan duymuş sesini. Hemen kaptığı gibi 
kılıcını, kesesini, koşmuş dostunun yanına... 

"Hayrola!" demiş, merak içinde, soluk soluğa... 
"Sen, kolay kolay uyandırmazsın kimseyi, 
uykuyu da seversin üstelik. 
Kumarda kaybettiysen; al şu keseyi. 
Evini bastılarsa; işte buradayız ben ve kılıcım. 
Haydi gidip haklarından gelelim. 
Yalnız yatamaz mı oldun yoksa??? 
Benim güzel cariyeyi al git öyleyse..." 

"Yok a canım." demiş dostu... "Ne o, ne de bu. 
Rüyamda biraz düsünceli gördüm seni... 
Sakın başı dertte olmasın deyip koştum. 
Kusura bakma dostum!" 


Gerçek bir dostu olmak ne güzel bir şey! 
Derdini açmanı beklemez bile... 
Kendi bulup söylemek ister, belki sen çekinirsin diye. 
Sevdiği insanın üstüne titrer, 
bir düşten, bir hiçten nem kapar.